Toplumun yaş ortalamasının arttığı günümüzde OA,
özellikle de diz OA'i, beraberinde getirdiği sosyoekonomik
sorunların yanı sıra bireyin günlük yaşam işlevlerini
etkilemesi açısından önemli bir sorun haline gelmiştir.
Önceleri sadece ağrı ile başlayan hastalık tablosu giderek
günlük yaşam aktivitelerini kısıtlayarak, ev ve işyeri uyumunu
bozarak hastayı özürlü hatta engelli hale getirebilmektedir.
Osteoartritteki eklem hasarı ile ağrı ve özürlülük arasındaki
ilişkiyi ve benzer özellikteki osteoartritli hastaların
aynı tedaviye yanıtlarındaki farklılıkları açıklayabilmek
için, sosyal çevre tarafından düzenlenen inançların, anlayışların,
deneyimlerin ve duyguların bir ürünü olarak
kabul edilen ‘'ağrı davranışı'' kavramı ortaya atılmıştır6.
Ağrı davranışını değiştiren etkenlerden biri de depresyondur.
Kronik ağrı ve depresyon arasında daima güçlü bir
ilişki bildirilmiştir. Ağrı ile depresyon arasındaki ilişki için
3 olasılık söz konusudur. Bu olasılıklar; ağrı depresyona
yol açar, depresyon ağrıya yol açar veya her ikisi de altta
yatan ortak bir olayın sonucunda ortaya çıkarak beraberce
gelişirler16. Kronik ağrılı hastalarda yaklaşık depresyon
prevelansı %31 ile %100 arasında değişir7. Depresyonlu
hastalarda ağrı prevelansı ise %34 ile %66 arasında
değişir17. Ağrının hangi yönünün depresyonla ilişkili
olduğu konusu da önemlidir. Bazı çalışmalar ağrı şiddeti
ile depresif semptomatoloji arasında güçlü bir ilişki bildirirken
diğer çalışmalar bu ikisi arasında herhangi bir ilişki
bulamamıştır17. Yine bazı çalışmalarda ağrının şiddetinden
çok, ağrının süresi ile depresif semptomlar arasındaki
ilişki gösterilmiştir18.
Kronik ağrıyla depresyon arasında tanımlanan bu
yakın ilişkinin aksine bizim çalışmamızda; BDÖ ve 13
kesme noktası esas alındığında diz OA hastalarda depresyon
oranı %32 olarak bulundu. Ayrıca diz OA hastalardan
depresyonu olanların ağrı şiddeti, depresyonu olmayanlara
göre daha yüksek bulundu ancak bu istatistiksel olarak anlamlı değildi. Bu durumu öncelikle depresyonlu hasta
sayımızın azlığına bağladık. Ancak bu durum çalışmalarda
kullanılan hem ağrı değerlendirme hem de depresyon
tanısı koyma yöntemlerinin farklılığından da kaynaklanıyor
olabilir. Örneğin; bizim çalışmamızda da depresyon
tanısı ve şiddetini belirlemek için kullanılan iki farklı yönteme
göre farklı depresyon görülme oranları (CIDI 2.1
versiyonu depresif ve distimik bozukluklar alt ölçeğine
göre %3,6; BDÖ'ye göre %32) elde edilmiştir. Ağrı değerlendirmesi
için kullanılan ölçümlerin (McGill Ağrı Sorgulaması
gibi) depresif semptomlarla yakın ilişkili alt bölümlerinin
bulunması, yine depresyon ölçümlerinin somatik
yönü depresyon-ağrı ilişkisinde ölçüm problemleri oluşturabilir.
Ayrıca yorgunluk, uyku bozukluğu, iştah değişiklikleri,
azalmış enerji ve libido gibi depresyonun fiziksel
semptomları bazen ağrıya sekonder olarak gelişir ve depresyonla
ilişkisizdir. Bu semptomatolojik çakışma da kronik
ağrılı hastalarda saptanan yüksek depresyon prevelansının
nedeni olabilir.
Ancak bunun aksini savunan çalışmalar da mevcuttur19,20. Klinger ve arkadaşlarının21 yapmış olduğu bir
çalışmada yaşları 65 ile 88 arasında değişen kalça ve/veya
diz OA bağlı kronik ağrısı olan 30 hastada Geriyatrik Depresyon
Skalası-kısa formuna göre hastaların hiçbirinde klinik
depresyon skorları elde edilememiştir. Yaşlılarda gençlere
oranla ağrı ile ilişkili depresyonun daha az görüldüğü
ileri sürülmüştür. Bunu da, yaşlı bireylerin kronik eklem
ağrısı ile ilişkili yetersizliği, yaşlanma sürecinin normal bir
parçası olarak görüp kabul etmeleriyle açıklamaya çalışmışlardır.
Ayrıca OA'in genellikle yavaş ve sinsi başlangıçlı olması
nedeniyle hastaların bu süreçte gerekli düzenlemeleri
yapıp hastalıklarına uyum göstereceklerini düşünmüşlerdir.
Bizim çalışmamız da ikinci grup literatürlerle uyumlu
bulunmuştur. Çalışmamızda DSM-IV ölçütlerine göre tanı
koyabilen CIDI 2.1 versiyonu depresif ve distimik bozukluklar
alt ölçeğine göre psikiyatri bölümü tarafından sadece 2
hastada (%3.6) major depresif bozukluk tanısı saptandı.
Diz OA'li hastalarda ağrı ve depresyon ilişkisinin yanı
sıra OA'in neden olduğu özürlülük ve depresyon arasındaki
ilişki için de farklı literatürler mevcuttur.
Summers ve arkadaşlarının22 yaptığı bir çalışmada
yaş ortalaması 70,95 yıl olan 65 kalça ve/veya diz OA'li
hasta alınmış, fonksiyonel yetersizlik Hastalık Etki Profili
ile depresyon da BDÖ ile değerlendirilmiş. Yüksek depresyon
düzeylerinin artmış fonksiyonel yetersizlikle ilişkili
olduğu bulunmuştur.
Yaş ortalaması 63,5 yıl olan 61 diz osteoartritli kadın
hastayla yapılan bir çalışmada özürlülük için Artrit Etkisi
Ölçüm Skalası (AIMS) ile performans ve aktivite skalası,
depresyon ve anksiyete için de Zung Depresyon ve Anksiyete
Envanteri kullanılmış. Depresyon ve anksiyeteyle
özürlülük arasında güçlü bir ilişki bulunmuştur23. Yine
AIMS kullanılarak yapılan bir başka çalışmada da Epidemiyolojik
Çalışmalar Merkezi-Depresyon Skalası (CES-D)
kullanılarak değerlendirilen depresyonla özürlülük arasında
yüksek bir korelasyon bulunmuştur24.
Osteoartrite bağlı özürlülük ve depresyon arasında
bildirilen bu yakın ilişkinin aksine herhangi bir ilişkinin
olmadığını gösteren çalışmalar da mevcuttur25.
Creamer ve arkadaşlarının26 yapmış olduğu bir çalışmada
yaş ortalaması 65,8 yıl olan 69 diz OA'li hastada Western
Ontario ve McMaster Universitesi indeksi ve CES-D
kullanılarak yapılan değerlendirmede özürlülük ve depresyon
arasında anlamlı bir ilişki bulunmamıştır. Bu durum
depresyonlu hasta sayısının azlığına (%15.4) bağlanmıştır.
Bununla birlikte depresyonun aksine anksiyete ile özürlülük
arasında bir ilişki bulunmuştur ve özürlülüğün depresyondan
çok anksiyete ile ilişkili olduğu ileri sürülmüştür27.
Bizim çalışmamızda da depresyonlu hasta sayısı az
olmasına rağmen özürlülüğün depresyonla ilişkili olduğu
bulundu.
Osteoartrite bağlı diz ağrısı olan hastalarda VAS kullanılarak
yapılan bir çalışmada hastaların ağrı şiddeti ile
demografik özellikleri karşılaştırılmıştır. Ağrı şiddeti ile
yaş arasında herhangi bir ilişki bulunamazken; kadınlarda
ve düşük eğitim düzeyi olanlarda daha yüksek ağrı skorları
elde edilmiştir23,27. Bizim çalışmamızda da bu
çalışmalarla uyumlu olarak yaşla ağrı arasında herhangi
bir ilişki bulunmadı yine kadınlarda erkeklere oranla ağrı
şiddeti daha yüksek bulundu ancak eğitim düzeyi ile ağrı
arasında herhangi bir ilişki bulunmadı.
Literatür incelendiğinde kadınlarda, OA'e bağlı ağrı
ve özürlülüğün ve depresyonun erkeklere göre daha şiddetli
olduğu görülür28,29. Cinsiyetler arası bu farklılık
sadece kadınlardaki yüksek OA ve depresyon prevalansı
ile açıklanamaz. Farklı anatomik yapıların, seks hormonlarının,
opiod ve non-opiodlerin cinsiyetler arası farklı etkileri
gibi biyolojik faktörlerin yanı sıra psiko-sosyal faktörler
üzerinde de durulur. Ağrı, özürlülük ve depresyonun
cinsiyetler arası farklılığından çok cinsiyetler arasında
bunların ifadesi ve bildirilmesi ile ilgili farklılıklar olduğu
düşünülür ki bunlar da psiko-sosyal faktörler tarafından
düzenlenir30. Kognitif saptırma, katastrofizm (bir olayın
en kötü sonucunu düşünerek gerçekleşmesini sağlamak)
gibi psikolojik özelliklerin kadınlarda daha fazla
görüldüğü bildirilmiştir29. Bizim çalışmamızda da hastanın
kendi-bildirim tarzı skala ve ölçeklerle değerlendirilen
ağrı, özürlülük ve depresyon skorları kadınlarda daha
yüksek elde edildi ancak daha objektif bir ölçüm olan
KYZ'leri arasında cinsiyetler arası farklılık saptanmadı. Bu
da kadın-erkek arasında OA bağlı ağrı, özürlülük ve depresyondan
çok bunların ifadesi ile ilgili bir farklılık olduğunu
destekler nitelikte olup literatürle uyumluydu.
Çalışmamızın bir diğer amacı da; depresyon saptanan
hastalarda depresyon tedavisinin OA'in neden olduğu
ağrı ve özürlülüğe etkisini belirlemekti. Ancak çalışmamızda
CIDI 2.1 versiyonunun Depresif ve Distimik bozukluklar
alt ölçeğine göre depresyon tanısı alan yalnızca iki
hasta olduğu için böyle bir karşılaştırma yapamadık.
Bununla birlikte BDÖ'ye göre depresyonu olan ve olmayan
tüm hastaların 6 ay sonraki kontrollerinde fizik tedavi
ve depresyon tedavisinin etkisiyle ağrı ve özürlülükte anlamlı, depresyon düzeylerinde ise istatistiksel olarak
anlamlı olmasa bile belirgin düzelme olduğu saptandı.
Sonuç olarak; çalışmamıza göre diz osteoartriti olan
hastalarda depresyonla ağrı ve özürlülük arasında olumlu
bir ilişki bulunmasına rağmen; depresyonlu hasta sayısının
azlığı nedeni hem bu ilişkiyi desteklemek hem de
depresyon tedavisinin ağrı ve özürlülüğe etkisini belirlemek
amacıyla daha başka araştırmalara ihtiyaç vardır.
Çıkar Çatışması
Yazarlar herhangi bir çıkar çatışmasının söz konusu
olmadığını bildirmişlerdir